Kimsenin bilmediği, bilip de görmediği, görüp de bakmadığı, bakıp da anlayamadığı, anlayamayıp da sormadığı, sormayıp da cümleler kurduğu, kurup da beceremediği, beceremeyip de becermiş göründüğü, görünüp de yok olduğu, olup da olmadığı, olamamasının mesele edinilmediği düş bahçelerinden sesleniyorum efendim. Periler üzerimizde gezinedursun, biz öykümüze dönelim.
Bahçemizde herşey serbestti. Buraya gelebilmek için öncelikli şart yalnızca cesaretti. Eğer ruh perdelerinizi aralayabiliyor ve güneşe bakabiliyorsanız bahçeye anında geçiş yapabilirdiniz. Neyin düşünü kurduğunuzun önemi yoktu. Bahçeden girişinizle birlikte sizin için bir peri atanıyor, onlar olmasını dilediğiniz şeyleri gerçek-miş gibi kılıyordu. Düşlerde de olsa mutlu olduğunuzu söylüyordunuz geri döndüğünüzde.
Her bahçenin farklı dokuları, güzellikleri olduğu kaçınılmaz. Düşüne inanan, ona sımsıkı sarılan insanlar vardı aranızda. Onlar daha sık geliyorlar, adeta müptelası oluyorlardı. Leyla Hanım vardı mesela unutamadığım. Oğlunu bir trafik kazasında kaybetmişti zavallı kadın. Günde en az üç defa gelirdi. Periler artık dileğini sormadan oğlunun düşünü getiriyorlardı. Başka bir şey dilememişti ki hiç. Onunla oturur, onsuz yaşananları anlatır, mutsuz olduğunu anladığında kötülüklerden bahsederdi. Oğlunu şanslı olduğuna, çok şey kaçırmadığına ikna ederdi.
Neden sonra güneşe bakıp dilenen düşler yerini karanlıklardan dilenenlere bıraktı. Bahçenin bir yerini başta onlara ayırmıştık. Gün geçtikçe öylesine çoğaldılar ki bahçenin aydınlıkları soldu. Kimileri korkunç arzuları ile geliyorlardı. Bir cinayetin düşünü taşıyor ya da kalp kırma hayali ile kuruyorlardı dilek temellerini. Öyle olunca atanan perilerin arınması uzun zaman alıyordu. Ağlıyordu periler gökyüzünde. Şehrinize yağmur yağıyordu. Siz arındığınızı düşünürken, birinin kini ve kötülüğüyle yıkanıyordunuz. Haberiniz yoktu.
Tek çareniz şuydu. Basitti aslında. Güzel düşlere inanmanız ve ruhunuzu perilere emanet etmeniz kuralsızlık bahçesinin tek geçerli kuralıydı. Yapamıyordunuz demek istemiyordum. Yapmıyordunuz.
Düşleriniz arabaydı, evdi, mücevherdi. Maddi beklentilerinizle manevi kalenizi içten dışa oyma işlemini arsızca sürdüyordunuz. Bir gün bahçeden son iyi düşü dileyen kişi de ayrılınca şehre uzun uzun yağmurlar yağmaya başladı. Sellerin bastığı, basıp da mutsuz ettiği, edip de evsiz bıraktığı, bırakıp da üşüttüğü, üşütüp de aklınızı yitirmeye neden olduğu cinsten.
Yağmurlar durunca şehre döndü periler. Akılsız, delirmiş sizleri buldular. Düşleriniz gitmiş, her biriniz birer düş eti olmuştunuz. Periler uykularına daldılar ve hala uyuyorlar. Düş etinin kanamasını durduran özgür bir ruhun samimi bir dileğiyle uyanmayı bekliyorlar. Umutsuzlar.
Bir dost:D
13 Temmuz 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder