3 Temmuz 2009 Cuma

memleket elinden ölüm


Zor zamanlar gelir ve hayatımızdaki kendi tanımlandırdığımız kalite standartlarında düşüşler yaşarız. Böyle vakitler gelip çattığında halk ekmeğini, pirincin taşlısını, şarabın köpek öldürenini tanırız. Ucuz etin yahnisi iyi olmaz diye öğütledikleri için başta kaçındığımız bu fakir ama gururlu ürünler, cebimizin dolu anlarında da bize eşlik etmeye devam eder.

İşte yoksul günlerden bir gün, arkadaşlarla sohbetin en alevli yerindeyken, tüttürecek sigara bulunamadığında son çareler aranmaya başlanır. Herkes cebindeki son bozukları verir. Yol paraları, fotokopi paraları ayrıldığında elde kalanına şaşar kalırsınız. Bakkala gidip, elinizdeki parayı masumca bakkal amcaya doğru uzattığınızda artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır.

Büyük buluşma ve sonrasında artık o da içimizden biridir.

sevgili günlük...

Yaklaşık bir haftadır Samsun 216 tüketiyorum. İlk gördüğümde onunla yanyana olmak bile beni tiksindirdi. Kutusu çirkindi, kokuyordu. İçtikten bir saat sonra bile seni terk etmiyordu. Ama dosttu, candı Samsun. Canının sıkıldığı an kolayca erişebiliyordun. Ne Marlboro gibi burnu havada ve erkeksi tavırlarla ahkam kesiyordu etrafına ne de camel gibi uzaktakilere işaret dumanı gönderiyordu. Kendine has bir havası vardı. Evet adı kötü görünebilirdi kimilerine ancak Marlboro da adını bir köyden almamış mıydı?

Geçen gün okul kantininde unuttum onu, derse çıktım. Derste aklıma geldi çıldırmış gibi izin isteyip doğru geri döndüm. Vakur bir şekilde öylecene bekliyordu beni. Misal bir amerikan sigarası seni beklemez, niyeti olsa bile öyle bir havalanır, salınır ki mutlak kendini bir cebe sığdırmayı başarır. Ama o beklemişti. O an... işte o an daha bir sevdim keratayı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder