21 Haziran 2009 Pazar

Bölüm 10

Küçük prens 325, 326, 327. 328. 329 ve 330 numaralı asteroidlerin yakınlarında bulmuştu kendini. Bilgisini artırmak amacıyla hepsini tek tek dolaşmaya başladı.

İlkinde bir kral yaşıyordu. Kraliyet morundan kürklü kaftanıyla hem çok sade. hem de çok muhteşem görünen bir tahta kurulmuştu.

"İşte bir kul!" diye bağırdı küçük prensin geldiğini görünce.

Küçük prens, "Beni daha önce hiç görmediği halde tanıyabiliyor?" diye sordu kendi kendine.

Krallar için her şeyin ne kadar basit olduğunu bilmiyordu. Onlara göre bütün insanlar kuldu.

Yaklaş, seni daha iyi göreyim," dedi kral. Sonunda birisine krallık edeceği için gururlanıyordu.

Küçük prens oturacak bir yer bulmak için çevresine bakındı. Ama bütün gezegen kralın muhteşem kürküyle kaplıydı. Bu yüzden ayakta bekledi; yorulduğu için de esnedi.

"Kral huzurunda esnemek son derece yakışıksız bir şeydir," dedi kral. "Bunu hemen yasaklıyorum."

"Elimde değil ki. Kendimi tutamıyorum." dedi küçük prens. Çok utanmıştı. "Uzun yoldan geliyorum ve hiç uyumadım..."

"Peki öyleyse," dedi kral, "esnemeni emrediyorum. Yıllardır esneyen birini görmedim. Esnemek bir merak konusu benim için. Haydi şimdi! Esne! Bu bir emirdir."

Küçük prens, "Korkarım, bir daha esneyemem..." diye mırıldandı. Utancından kıpkırmızıydı şimdi.

Kral, "Hımmm..." diye başını salladı. "O halde sana emrediyorum, bazen esneyeceksin, bazen de... Bazen de..."

Bir iki kekeledi. Kafası karışmış gibiydi. Çünkü gerçekte kralın derdi her ne biçimde olursa olsun krallığına saygı gösterilmesiydi. Dik başlılığa hiç gelemezdi. En büyük otorite oydu. Ama çok iyi bir insan olduğu için mantıklı emirler veriyordu.

"Bir generalime, eğer martıya dönüşmesini emredersem ve general de bu emrime uymazsa bu generalin değil benim hatamdır," diyordu.

Küçük prens çekingen bir sesle, "Oturabilir miyim?" diye sordu.

"Oturmanı emrediyorum," dedi kral ve heybetli hareketlerle kaftanının ucunu çekti.

Küçük prensin aklına bir şey takılmıştı. Çok küçük bir gezegendi bu. Kral kime krallık ediyordu ki?

"Efendim," dedi, "umarım size bir soru soracağını için beni bağışlarsınız..."

Kral, "Soru sormanı emrediyorum," diyerek rahatlattı onu.

"Efendim, siz kimin kralısınız?"

"Her şeyin," dedi kral şaşılacak derecede içtenlikle.

"Her şeyin mi?"

Kral eliyle kendi gezegenini, ötekileri ve bütün yıldızları gösterdi.

"Hepsinin mi!" diye sordu küçük prens.

Kral, "Hepsinin," diye yanıtladı.

Egemenliği yalnızca mutlak değil, aynı zamanda evrenseldi de.

"Yıldızlar da emirlerinize uyuyorlar mı?"

"Tabii ki," dedi kral, "hiç aksatmadan hem de. Baş kaldırmalarına asla izin vermem."

Bu küçük prens için inanılmaz bir şeydi. Böyle bir güç onda olsaydı iskemlesini yerinden bile oynatmadan günbatımını günde yalnız kırk dört kez değil, yetmiş iki kez, yüz kez, hatta iki yüz kez izleyebilirdi.

Geride bıraktığı küçük gezegenini hatırlamak onu biraz üzmüştü. Kraldan bir dilekte bulunmak için bütün cesaretini topladı.

"Bir günbatımı görmeliyim... Lütfen benim için güneşe batmasını emreder misiniz?"

"Generalime bir kelebek gibi çiçekten çiçeğe uçmasını emredersem, ya da trajik bir piyes yazmasını istersem, ya da bir martı olmasını emredersem ve general de bu emrimi yerine getirmezse kim suçludur?" diye küçük prense sordu kral. "General mi, yoksa ben mi?"

"Siz," dedi küçük prens yüksek sesle.

"Doğru," dedi kral. "İnsan herkesten verebileceklerini istemeli. Bir otoritenin kabul görmesi mantıklı olmasına bağlıdır. Eğer halkınıza gidip kendilerini denize atmalarını emrederseniz size isyan ediverirler. Bana gelince... Emirlerime uyulmasını istemek benim hakkım. Çünkü ben mantıklı emirler veriyorum."

"Peki benim günbatımı?" diye hatırlattı küçük prens. Sorduğu bir soruyu asla unutmazdı.

"İstediğin günbatımı olsun. Gereken emri vereceğim. Ama benim yönetim ilkelerime göre, uygun koşulların oluşması için daha beklemeliyim."

"Bu ne zaman olur?"

"Hımmm, hımmm..." diyerek kral kalın ciltli bir ki- taba baktı. "Evet, akşamleyin tam sekize yirmi kala. Emirlerime nasıl uyulduğunu o zaman göreceksin."

Küçük prens esnedi. Günbatımı şimdilik suya düşmüştü. Ayrıca sıkılmaya da başlamıştı biraz.

"Burada yapacak bir şeyim kalmadı," dedi. "Yola koyulmalıyım artık."

"Gitme," dedi kral. Birine krallık yapmaktan dolayı mutlu olmuştu. "Gitme, seni bakan yapacağım!"

"Ne bakanı?"

"Şey... Adalet bakanı!"

"Ama burada yargılanacak hiç kimse yok ki!"

"Bundan emin olamayız," dedi kral. "Krallığımın her yanını dolaşmadım henüz. Çok yaşlıyım. Araba için burası çok küçük. Yürümek de beni yoruyor."

"Ben çoktan baktım bile!" dedi küçük prens. Bir kez daha gezegenin arka yüzüne bakıp geldi. Hiç kimse yoktu gerçekten...

"O halde kendini yargılayacaksın," dedi kral. "En zoru da budur. Kendini yargılamak başkasını yargılamaya benzemez. Eğer kendini yargılamayı başarabilirsen, o zaman gerçek bilgeliğe ulaşmışsın demektir."

"Evet," dedi küçük prens, "ama kendimi her yerde yargılayabilirim. Bunun için bu gezegende kalmama gerek yok ki."

"Hımm," dedi kral. "Gezegenimin bir yerlerinde yaşlı bir farenin var olduğu konusunda kuşkularım var. Geceleri sesini duyuyorum. Onu yargılayabilirsin. Zaman zaman ona ölüm cezası verirsin. Böylece yaşaması sana bağlı olur. Ama onu hep bağışlarsın. Tutumlu davranmalıyız, çünkü elimizde başkası yok."

"Ben kimseye ölüm cezası vermek istemiyorum," dedi küçük prens. "Hem sanırım artık gitme zamanım geldi."

"Hayır," dedi kral. Gitmeye kararlı olan küçük prens yaşlı kralı üzmek istemiyordu.

"Yüce kralım eğer emirlerine aynen uyulmasını istiyorlarsa," dedi, "bana akla uygun bir emir vermeliler. Örneğin bir dakika içinde burayı terk etmemi emretmeliler. Çünkü sanırım koşullar bunun için uygundur."

Kral bir şey söylemedi. Küçük prens bir an duraksadı. Sonra yerinden kalktı.

"Seni büyükelçi yapacağım," dedi kral arkasından çabucak. Bakışlarında otoriter bir hava vardı bunları söylerken.

"Şu büyükler çok tuhaf," dedi küçük prens ve yola koyuldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder