Her geçen gün, konuşmalarımız arasında küçük prensin gezegeni ve oradan ayrılışı ile ilgili bir şeyler öğreniyordum. Bu bilgileri çok yavaş ve onun düşünce sürecine bağlı olarak söyledikleriyle elde ediyordum. O baobap ağaçlarıyla ilgili felaketi de böyle rastlantıyla öğrendim.
Bunun için de bir kez daha o koyuna teşekkür borçluyum. Çünkü küçük prens çok ciddi bir endişeye kapılmış gibi birden, "Koyunların küçük çalıları yediği doğru mu?" diye sormuştu.
"Evet, yerler."
"Hah, neyse!"
Koyunların küçük çalıları yemesinin neden bu kadar önemli olduğunu anlamamıştım. Ama küçük prens, "Baobap ağacını da yerler öyleyse," dedi.
Ona baobap ağacının küçük çalı olmadığını, tam tersine kale gibi büyük olduğunu, bir fil sürüsünün bile tek bir baobap ağacını yiyip bitiremeyeceğini anlattım. Fil sürüsü fikri onu çok güldürdü. "Onları üst üste koymak zorunda kalırdık," dedi. Ama sonra da çok akıllıca bir söz etti:
"O kadar büyümeden önce baobaplar da küçük oluyorlar."
"Çok doğru, ama koyununun küçük baobap ağaçlarını yemesini neden istiyorsun ki?"
"Bunda anlamayacak ne var?" diye yanıtladı beni. Çok açık bir şeyden söz ediyordu sanki. Kafamı zorlayıp anlamalıydım bunu, hem de yardımsız.
Sonunda küçük prensin gezegeninde, öteki gezegenlerde olduğu gibi, iyi ve kötü bitkilerin var olduğunu öğrendim. İyi bitkilerin tohumları daha iyi, kötü bitkilerin tohumlan daha kötü oluyormuş. Ama bu tohumlar göze görünmüyormuş.
Toprağın kuytularında gizlenmiş dururlarken arada bir birkaçının uyanacağı tutarmış. Bu tohum başlangıçta biraz çekingenlik gösterse de. kendi halinde güneşe doğru uzamaya başlarmış. Eğer bu bitki yalnızca bir turp ya da bir gül goncası olsa büyümesinde hiçbir sakınca yokmuş. Ama öyle kötü bitkilerdense hemen ortadan kaldırılmalıymış. Şu sıralarda küçük prensin gezegeninde çok korkunç bir bitkinin tohumları sarmış ortalığı. Baobap tohumlarıymış bunlar. Toprağın içi bunlarla doluymuş. Fark etmekte biraz geciktiniz mi, iş işten geçer, bir daha onlardan kurtuluş olmazmış. Bütün gezegeni sararlar, kökleriyle de içerden sıkıca kavrarlarmış. Eğer bir de gezegen küçücük, baobaplar da çok sayıdaysa işte o zaman ufalanıverirmiş gezegencik...
Sonraları küçük prens bu konuyu, "Bu bir çeşit disiplin," diye açıklamıştı. "Sabah uyandığınızda nasıl yüzünüzü yıkayıp temizliğinizi yapıyorsanız, gezegene de aynı şeyleri yapmalısınız; hem de daha büyük bir özenle. Bütün baobapları hemen sökmelisiniz. yoksa bir süre sonra iyice gül fidelerine benzerler. İşte o zaman hangisinin gül hangisinin baobap olduğunu anlamak da güçleşir. Sıkıcı bir iş bu, ama çok kolay."
Bir gün de, "Güzel bir resmini yapmalısın bunun." dedi. "Böylece sizin oralardaki çocuklar da nasıl bir şey olduğunu görsünler. Kim bilir belki bir gün yolları düşerse, onlara yararı olur bu bilginin. Ufak bir işi ertesi güne bırakıvermenin pek sakıncası olmaz çoğu kez," diye ekledi. "Ama baobaplar ertelenirse felaket! Tembel birisinin yaşadığı bir gezegen biliyorum. Adamcağız yalnızca üç küçük fideyi sökmeye üşendiydi de..."
İşte küçük prensin sözünü ettiği bu gezegenin resmini yapmaya çalıştım. Ben öyle öğütler vermeyi seven biri değilim, ama bu baobap konusu ne kadar az biliniyor ve özellikle bir asteroidde yapayalnız kalan biri için öyle tehlikeli bir bela ki, bu seferlik kuralımı bozuyorum ve, "Aman çocuklar." diyorum, "baobaplara dikkat!"
Arkadaşlarım da, ben de. hiç farkında olmadan bu tehlikenin yakınından geçmişiz. Bu resimle uzun uzun uğraşmam biraz da onlar için. Böyle önemli bir uyarıyı yapmamı sağladığı için harcadığım emeğe değdiğini düşünüyorum. Belki şimdi. "Bu kitapta niçin bu baobap resimleri kadar etkileyici ve nefis başka resimler yok?" diye soracaksınız. Yok, çünkü çok uğraştım, ama öteki resimlerde bu kadar başarılı olamadım. Baobapları yaparken konunun önemine o kadar kaptırmıştım ki kendimi, iyi bir iş çıktı sonunda.
21 Haziran 2009 Pazar
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder